Aytuğ Akdoğan, kitap okuyan gençliğin yeni idolü. İçerik olarak 'karanlık edebiyat' yazsa da geniş kitlelere hitap edebilmeyi; hiçbir grup ya da kesimi küçümsemeden ve görmezden gelmeden herkese kucak açabilmeyi becerebilen nadir yazarlardan. Fotoğraflarını Vogue gibi dergilerde görebilir, yazılarını belki sadece 50 kişinin okuduğu bir yeraltı fanzininde de okuyabilirsiniz. Bu durum eleştirildiğinde ise cevabı, “Ben 'ötekileştirme' üzerine yazıyorum. Ve Ravel’in piyanosuyla ayakkabı boyacısının fırçası arasında çok bir fark görmüyorum. İşini iyi yapan herkes sanatçı olabilir. Okuma eylemi için de böyledir bu. Bir insan Vogue da okuyabilir Sartre da. “Vogue okumak vakit kaybıdır!” deyip oraya röportaj vermeseydim, yazılarımın ne anlamı kalırdı? Hep aynı şekilde düşünen insanların bir arada olması kadar korkunç bir şey yoktur.” şeklinde olmuştu.

Akdoğan, geçen hafta yeni kitabı DUVAR ile şehre geri döndü. Onun için ise şöyle söylemişti:
“Son iki yıldır 30 farklı şehirde; dağ başında, dere kenarında, sahilde, trende, sağda solda, her yerde yazdığım romanım “DUVAR” bitti.
Kitabın bitmesiyle korkunç bir boşluğa düştüm. Elim kesildi sanki. Ve bundan kurtulabilmemin tek yolu, kitabın artık okurlarla buluşması.
Romanda ne yazdığımdan emin değilim, ama neden yazdığımı biliyorum. Eski ya da dikkatli okurlar, bu kitabın ne kadar kurgu ya da ne kadar otobiyografik olduğunu kolayca fark edecektir. Ancak daha da önemlisi: Bu defa hepimizin; tüm 'ötekiler'in ortak hikâyesini yazdım. Bu yüzden yeni okurlar ile tanışmak da heyecan ve mutluluk verici olacaktır."