KAPİTALİZMİN KADIN VE CİNSELLİK SÖMÜRÜSÜ

Üzerime vazife değil tabii ki bunca hacısı, hocası, şeyhsi bilmem neysi dururken birkaç dozda kültür dersi vermeyeceğim elbet ancak içime dert oldu bir kere…

KAPİTALİZMİN KADIN VE CİNSELLİK SÖMÜRÜSÜ

 VEYSEL BOĞATEPE

Üzerime vazife değil tabii ki bunca hacısı, hocası, şeyhsi bilmem neysi dururken birkaç dozda kültür dersi vermeyeceğim elbet ancak içime dert oldu bir kere… Malumunuz işte, ilim, irfan, fen uzak bizim toplumdan, tek icraatları ise geyik muhabbeti! Oysa gâvur dedikleri elin adamları bir de “küresel” kavramını bodoslama soktu ki; neredeyse şükran falan duyacağım. Derisi kalın bir millet olduğumuzdan, çok geç olsa da denize don ile girmenin, denizde çamaşır yıkamanın aslında “küresel kültür” eylemi olduğunu anlayıp, duruma fit olma niyetindeyim. Türban ile dekolte arasına sıkışan yurdum insanı nihayet “küresel kültür” sayesinde eleştiri yağmurundan sıyrılıp, şizofreniye, kişilik bölünmesine kendisini kaptırmaktan kurtarmış oldu. Karpuz kabuğu denize düşünce, soluğu sahillerde diğer kültürlerle kucaklaşıp kaynaşmakta buldu. Avuç kadar mayosu ile kırk beş derece güneşin ve kumun üstünde malak niyetine yatıp, ıstakoz gibi kızaranların karşısında çarşafıyla, süt beyaz donuyla haşeması, huşeması ile güneşin bağrında yatanları görmek ne güneş çarpmasıdır ne de halüsinasyondur. Küresel kültür böyle bir şey işte… Ya da kültürlerin sıcak kucaklaşması filan!

   Bütün kış boyunca tıkanıp göbeğini şişirir, kalça çapını genişletir, enseyi kalınlaştırır, güneş yüzünü göstermeye başlayınca da “ay ben şu mayonun içine nasıl gireceğim?” hezeyanına kapılır, sonra da soluğu spor salonlarında alır. Bütün derdi geçen yıl aldığı mayonun içine girebileceği kiloya erişebilmek. Ama çarşaflının böyle bir derdi yoktur. Türbanı kara çarşafı, bütün kusurlarını örtebilecek en mükemmel örtüdür. Hayır, yani anlamadığım durum; yüzlerce bikinilinin arasında, tepeden tırnağa kara çarşafa bürünüp, denizde debelenmenin anlamı nedir? Acaba diyorum; denizde çamaşır yıkamanın ötesinde bir tür fantezi gösterisi mi bu? Yoksa keşfedilmeye muktedir, hali hazırda bekleyen fakat göz ardı edilen, üstüne basılıp geçilen, işlenmeyi bekleyen değerli hazine olma durumu mudur? Ya da  “çarşaflıyım ama modernizmin en ucuyum” psikozunun genel durumu olarak acaba bir tür kendini onaylatma sendromu olabilir mi? Veya ne bileyim işte “benim kültürüm kült olmuştur, senin kültürünü evire çevire döver” şiddetine maruz diktatörlük özentisi midir?

Tik tak, tik tok

  Bu duruma çok kültürlülük, popüler kültür ya da kültür mantar demek mi doğru olur? Şayet durum böyle açıklanabiliyorsa joker hakkımı kullanarak soruyorum; diğer zerzevatların kültür düzeyi ne durumdadır acaba? Varsa bir bilen, bulsun bir meydan kürsüsü de bağırsın, sonuçta bendeki de beyin birader, meydan saati değil ki! Bağırsın da aydınlatsın bu cahil kulunuz. Yoksa bilmediğimizi sandıkları “ben senin bildiğin kızlardan değilim” klişesine uyum göstermek adına boşa sallayıp, sonra da altına dolgu yapma gayreti midir? Eh sonradan anlamak nasip oldu ki, bunların metabolizması dahi tuhaf çalışıyormuş.. Biz ülke sorunlarıyla yatıp kalkarken onların geleceği alınlarını dayadığı yerde yatıyormuş meğer. Türkiye de alın teriyle, onuruyla kazanma devrinin kapandığını, kolay yoldan kazanma döneminin başladığını anlamak için üstün zekâya sahip olmak da gerekmiyor. Kara para aklayanlardan vergi kaçıranlara, tik tok gibi uygulamalarda baldır bacak şov yaparak para toplayanlardan, sırtüstü yatarak, bacağını açarak ya da bir yerlerini göstererek kazananlar kendilerine özgü endüstrisi oluşturmuşlar. İki öküz satıp İstanbul’a film çekmeye gelenlerin, pop star olmadı top star gibi yarışmalarda yarış atı olanların dönemleri kapandı, magazin çöplüğündeki yerlerini aldılar. Şimdilerde ise dijital mecralarda gövdelerini sermaye eden, yirmi dört saatini kameraya çekerek teşhircilik yapan primat tipler var. Öncelikle bunları para ödeyerek izleyenlere teşhis konulup tedavi altına alınması gerekiyor.

   Modern veya medeni olmak adına kadının her alanda kullanılması, özellikle bir cinsel obje gibi sunulması kadının toplumdaki yerini de belirliyor. Görsel ve yazınsal medyanın meta karşılığında kadını ucuzlaştırması, ailenin /toplumun en önemli yapıtaşını da yerinden sökmüş oluyor. Böylece şekilcilik, kişiliğin önüne geçiyor ve kadın kimliğinden soyutlanarak varılması istenen hedef için birer araç, meta konumuna düşüyor. Kapitalizmin cinselliği pohpohlanarak küçük burjuva sınıfları yaratması, sadece kendi çıkar ve emellerine ulaşmak ve dinamikliğini sürdürmek içindir. İnsanoğlunun değer yargılarını ucuzlaştırırken paha da kendileri daha çok kazanıyorlar. Batının terk ettiği bu kültürün, bizde ise yeni keşfedilmiş bir icat gibi sunulmasının temelinde cinsel açlık ve tabular yatıyor. Cinsel açlığın medya tarafından satış ideolojisine dönüştürülerek, reklâmı yapılan üründen çok ürünün tanıtımını yapan ya da yapıyormuş gibi görünen kadının ön plana çıkartılması satılık olan araba mı yoksa üstünde ki kadın mı? Sorusunu akla getiriyor. Satılık olan araba mı yoksa kadın mı? Aslında reklâm repliklerinde kışkırtıcılığın ürün üzerine kurulu olduğu varsayılsa da görsellikte kışkırtıcı olan kadının çıplaklığı ve cinselliğidir. Tüketiciye ulaşmak için elbetteki doyurmanın anlamı ve amacı, açlığı bastırmak olmalıdır ancak cinsellik ve kadın tek yol / yöntem olmamalıdır.

Sizin gezegende aşk var mı?

  Lüks bir otomobilin tanıtımında otomobilin ön kaportasına iç çamaşırlarıyla oturmuş bir kadının davetkâr bakışları, banyo aksesuarı reklamında ki kadının şeffaf bir perde ardında duş alması, bir şeker reklamı filmindeki kadının göğüslerini işaret etmesi, dondurma reklamında kadını dondurmayı yalayış şeklindeki davetin ardından bir erkekle yataktan çıkıyor olması ve yine bir parfüm reklamında kadının tamamen üstsüz bir şekilde yataktan çıkıyor olması, erkeğin sırtındaki tırnak izlerine zom yapılarak yakın plan gösterilmesi vb. gibi teşhirciliği ve çıplaklığı kadın üzerinden, kadının cinsel objeden ibaret olduğuna dair mesajlar veren sayısız örnekler var. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın hedef, kadın çıplaklığıdır ve aşırı derecede de abartılmıştır. Hatırlarsanız pekte uzay kıyafetlerine benzemeyen bir kıyafet içinde -ki buna uzay gelinliği demek daha doğru olur- kirpiklerini kırpıştırarak ve sanki yüzünün bir kısmı yarı felç geçirmiş gibi dudaklarını büzüştürüp koyun gibi meleyen kadının“sizin gezegen de aşk var mı, aşk?” sorusunu sorarak hedef kitleye reklâmı kitleme çabaları… Bir kadın, bir erkek, bir koyun ve bir sakızdan ibaret bu dörtlünün arasında mantıklı bir bağlantı kurmak, sözü edilen ürünle ilişkilendirmek mümkün değil. Eğer kafanızı gereğinden fazla yorarsanız şu şekilde bir neden, sonuç ilişkisi de kurulabilir. Kadın ile koyun uzaylı olduğuna göre erkek de dünyalı oluyor. Aşk ile sakız bağlantısını kafanızda şekillendirmeye debelenirken, kadının koyun gibi meleyerek o soruyu sorması, yoksa bir uzaylı bize “siz aslında dünyalı koyunlarsınız” mı demek istiyor sorusu çengel gibi beyninize takılıyor. Kadının her alanda metalaştırılması, aracı olarak kullanılması yalnız erkeğin değil kadının da sorunudur ve bu soruna neden olan da kadının kendisidir. Çünkü cinselliğini kullanarak, ön plana çıkartarak ilgi, değer görme veya kendini kabullendirme çabaları kendi kimliğini aşındırmakla kalmıyor, karşı cinsin gözünde cinsel nesne olmaktan da kurtulamıyor. Farklı bir deyişle, kadın cinselliği, kapitalizmin sermayesine dönüşmüş oluyor.

   Birbirinden ilginç alt kişiliklerle renklenmiş bu ülkede yaşama hangi perspektiften bakarsanız bakın hep aynı şablonlarda benzer tiplerin kişiliklerini imaj adı altında perdelediklerini göreceksiniz. Kendilerini olduklarından farklı sunmaları, pazarlamaları, kısa süreli cinsel ilişkilerin kalıcı aşk ilişkilerinin yerini alması, egemen erkek zihniyetinin kadınları şişme bebeklerin canlı olanları şeklinde algılaması, kadınların ise kendilerini asırlar boyudur birer cinsel obje gibi sunmalar, kendilerine sahip aramaları vesaire… Kısacası, nedense hüzün yoktur, herkes mutluluk rollerinde ve herkes kendini bir şekilde bulabiliyor bu ülkede. Bulmasına buluyor da bizim gezegen de aşk yoktur uzaylı birader! Hatta insan denilebilecek sayı bile kısıtlıdır. Bu gezegende her şeyi cinsellik üzerine kuran, gözbebeklerinde bile cinsel organları bulunan gezen genler vardır.