Gülşen, sahne kıyafetleriyle adından söz ettiriyor.  Gülşen son Cahide konserinde giydiği transparan elbisesiyle günlerdir gündemden düşmüyordu. Ünlü şarkıcı, sessizliğini sosyal medyadan yazdığı uzun bir mesajla bozdu. Gülşen, 'Ama' bağlacının anlamını yayınladıktan sonra, sert bir mesaj yazdı. İşte o açıklamalar:

"Ben bir kadın bedeninde dünyaya gelmiş bir insanım."

Sanatçı Gülşen sosyal medyadan uzun bir mesaj yayınlayarak özgürlüğünden ödün vermeyeceğini açıkladı.

"Düşünsenize; sınırlarını başkalarının belirlediği bir yaşam nasıl sürdürülebilir olabilirdi?" diye soran Gülşen;  "Evet , ben bir anne-babanın kızı, evet bir erkeğin eşi ve bir yavrunun annesiyim. Babasının kızı, bir erkeğin karısı, bir çocuğun annesi olmaktan öte; ben aklı ve düşünme yeteneği olan özgür iradeye sahip bir insanım. Bu sıfatlardan fazlasıyım. Hiçbir sıfatın kölesi değilim. Kimseye ait değilim. Ben kendimim. Kendime aitim." diyerek eleştirilere yanıt verdi.

Gülşen: Hadi şimdi bu bağlacı başka cümleler içinde de kullanıp pekiştirelim. 

Gülşen: Bu kıyafet plajda giyilir ama sahnede giyilmez. Bu kıyafeti sesi olmayan şarkılarıyla gündeme gelemeyen giyer ama sanatkar giymez. Bu kıyafeti yabancılar giyer ama burası Türkiye giyemez. Hadi giydi, ama o dansı edemez. Evliliği yolunda değilse, aldatılıyorsa, boşanıyorsa ve yeni bir erkek peşindeyse giyer ama her şeyi yolunda giden bir evliliği varsa giymez. Şu ana kadar tamamdı ama bu sefer limiti aştı. 

Gülşen: Şimdi tüm o 'ama'ların sonrasındaki cümlelerinize cevaben;

Gülşen: Ben bir kadın bedeninde dünyaya gelmiş bir insanım. İsmim Gülşen. 26 yıldır tek başıma ayaklarımın üzerinde duruyor ve arı gibi çalışıyorum. Hiç kimseye muhtaç değilim. Pop müziğe değer ve yenilik katabilmek adına sayısız şarkı yazdım. Tabi bu uzun yolculukta hiç bir şey bana altın tabakta sunulmadı. Düştüğüm, kalktığım, mücadelesini verdiğim çok da yaralandığım oldu elbet. Ama bugün geldiğim noktada ve her zaman ihtiyacım olan gücü hep kendi içimde buldum. Taştan duvardan olmadığımı sadece bir insan olduğumu hep hatırlattım kendime...

Gülşen: Mesleki hayatım boyunca hep zamanın ruhunu okumaya inandım. Müziğimin, bedenimin, zihnimin, kelimelerimin hep özgür ve bağımsız kalabilmesine gayret ettim. Var olanla yetinmeyip yenilenmeye, değişime açık kalmanın mesleğimi en doğru biçimde icra edebilmek için en önemli unsur olduğunu hep bildim. Meğer, insan performansına gösterdiği özeni giyimine de gösterince sanatkarlığı yok oluyormuş. Vazgeçmem istenen şey daha az göze batmak ya da daha çok onay görmek için kendimi, bedenimi, vizyonumu yok etmem mi? Yoksa asla inandığım belirli yaftalara ya da yargılara itaaat etmem mi?

Gülşen: Evet , ben bir anne-babanın kızı, evet bir erkeğin eşi ve bir yavrunun annesiyim. Babasının kızı, bir erkeğin karısı, bir çocuğun annesi olmaktan öte;

Ben aklı ve düşünme yeteneği olan özgür iradeye sahip bir insanım. Bu sıfatlardan fazlasıyım. Hiçbir sıfatın kölesi değilim. Kimseye ait değilim. Ben kendimim. Kendime aitim. 

Gülşen: Düşünsenize; sınırlarını başkalarının belirlediği bir yaşam nasıl sürdürülebilir olabilirdi? Herkesin sınırları birbirinden böylesine farklıyken. Bu size de korkutucu gelmiyor mu? Bana bugün sınırı aştı deme yanılgısına düşenler, kendi sınırlarını daha da daraltan birileri çıkıp ahkem kestiğinde beni be bugün neler söylediğimi hatırlamayacaklar mı? Evlatlarımız tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde o zehir dolu 'ama'larla aynı kaynaktan çıkan 'üzerinde ne vardı?' sorusu hangimizin nefesini daraltmadı? Bu zihniyetteki soruların aslında soru değil yargı olduğunu hepimiz maalesef ki biliyoruz. Bu sorular gibi tıpkı eşim Ozan'a yüzlerce kez sorulan; "Gülşen'in kıyafetlerine karışıyor musunuz?, "Eşinizin kıyafetleri çok eleştiriliyor siz ne düşünüyorsunuz?" soruları da aynı zehirli kaynağa hizmet ediyor görmüyor musunuz?

Gülşen: Kadınlara 'Anne olma, evlat olma,, eş olma' erkeklere, 'erkek olma, hükmetme zorunluluğunda olma, aksi taktirde eksik olacağı' üzerinden uygulanan tüm tahakkümün nasıl bir cehennem olduğunu ve bu tahakkümün en sonunda erk'lik taşımayanın ya da onun yasalarına uymayanın yaşamdan silinmesini meşrulaştırmaya hizmet etmekte olduğunu ne olur görelim artık hep birlikte... Bir insanım yaşam hakkı, yaşam terhihleri bir başkası tarafından belirlenmez. Bir cins ya da insan bir diğerinden üstün olamaz. 

Gülşen: Eş'im dediğiniz kişilerle gerçekten eş misiniz? Düşünün. Bir hayatı bir daha arada geçirmeye, bir arada ilerlemeye, yürümeye, el ele, yan yana söz verdiğimiz eşlerimiz bizim eşimizdir. Bizi hayata çağıran anne babamızdır bize karşı sorumluluğu olanlar; kendimizi gerçekleştirmemizde bize kendimiz olmamızı sağlayarak yardımcı olması gerekenler. Masum evlatlarımızdır en başka kendi yalanlarımızdan, kötülüklerimizden, cehaletimizden korumamız gerekenler ki kendileri bir bütün olarak geldikleri bu dünyada tüm şahanelikleriyle özgürce ve mutlulukla var olabilirsinler.

Gülşen: Çocuklarımıza ve kendimize öğretmemiz gereken en önemli şeyin kimseye zarar vermeden, yalan söylemeden, hiçbir canlının yaşama hakkını çalmadan, kırmadan, incitmeden yaşamak olduğuna... Yaşamın, yaşamanın ve kendi kıymetlerini bilerek, sadece kendi hayallerinin, yeteneklerinin ve emeklerinin peşinde olmalarınınsa; bu hayatta mutluluğun ve huzurun tek anahtarı olduğuna inanıyorum. Benim meselem hiç bir zaman ne giydi ne giymedi, yakıştı yakışmadı çerçevesinde kıyafetim üzerinden yapılan eleştiriler değil, hiçbir zaman da olmadı. Çünkü bu son derece göreceli ve her kişiye göre değişebilen zevklerle milyonlarca farklı şekilde yorumlanabilir. Yorumlanmalıdır da... Benim asıl meselem; yakışıp alıp almaması ise ilgili yaptığınız tüm yorumlar, bir kadının, nasıl giyinmesi gerektiğine dait kestiğiniz tüm ahkamlar...